Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 16/3/2023 tarihinde, Leyla Bitik ve diğerleri (B. No: 2019/24350) başvurusunda, askerlikte ölüm nedeniyle açılan tazminat davasının, idari başvuru süresinin başlangıç tarihi olarak ölüm olayının gerçekleştiği tarihin esas alınması suretiyle süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
OLAYLAR
Başvurucuların yakınları Nevzat Bitik, jandarma karakolunda jandarma er olarak askerlik görevini ifa ederken 22/5/2012 tarihinde vefat etmiştir.
Jandarma Komutanlığınca yapılan idari tahkikatın ardından düzenlenen 30/5/2012 tarihli raporda olay ile ilgili kusuru veya ihmali bulunan personelin bulunmadığı belirtilmiştir.
Müteveffanın babası Nazmi Bitik tarafından 19/6/2012 tarihinde BİMER ve 4/7/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvurular yapılarak, olayın yeterince araştırılmadığı ileri sürülmüş ve ölüm sebebi olarak bazı iddialarda bulunulmuştur.
Olayla ilgili olarak 12/6/2012 tarihli soruşturma emri verilmiş ve müteveffanın kesin ölüm sebebinin tespiti için düzenlenen Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 29/5/2013 tarihli raporunda ölüm olayının “çakmak gazı solunumu ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiğinin” oybirliği ile mütaala edildiği görülmüştür.
Savcılık 14/2/2014 tarihinde, olayın müteveffanın kendi eylemi ile çakmak gazı solumasından kaynaklandığını vurgulayarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
Daha sonra, müteveffa ile aynı dönemde askerlik yapan Jandarma Er E.K.nın (tanık) başvurucuların avukatı Alperen Parmak’ın hukuk bürosuna gelerek, müteveffayı çakmak gazına kendisini yaralı olarak bulan üç askerin alıştırdığı, bu şahıslarla kavga yaşanmış olabileceği ve bir satıcının düzenli olarak arabayla birliğe gelerek buraya sokulması yasak maddeleri askerlere ulaştırdığını vurgulamış ve müteveffanın ölümünde idarenin hizmet kusurunun olabileceği yönünde 3/5/2017 tarihinde beyanda bulunmuştur.
İDARİ BAŞVURU VE YARGILAMA AŞAMASI
Bu süreci takiben başvurucular, ölüm olayında idarenin kusur ve sorumluluğunun bulunduğunu beyan ederek uğradıkları maddi ve manevi zararların karşılanması için 22/5/2017 tarihinde Millî Savunma Bakanlığına (İdare) başvuruda bulunmuştur.
İdareye yapılan başvuru cevap verilmemek suretiyle zımnen reddedilmiştir. Bunun üzerine müteveffanın anne, baba ve kardeşleri tarafından ölüm olayının meydana gelmesinde İdarenin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ileri sürülerek 90.000 TL manevi ve 12.000 TL maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle Mardin 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.
Başvurucular dava dilekçesinde, İdarenin müteveffanın ölümünün üzerine yeterince gitmeden soruşturmayı eksik ve hatalı tamamladığını, tanığın beyanında belirttiği haftada bir gün birliğe gelen satıcının denetim ve kontrolünün yapılmadığını iddia etmiştir.
İdare Mahkemesi 10/10/2017 tarihli kararlarıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir. Gerekçede; İYUK m.13’teki 1 ve 5 yıllık süreler hatırlatılarak, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin şart olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi hâlinde ret işleminin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açmaları gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucuların yakınlarının 22/5/2012 tarihinde vefat ettiği ve başvurucuların olay günü itibarıyla eylem ve zarardan haberdar oldukları vurgulanmıştır. Diğer taraftan olayla ilgili olarak müteveffa ile aynı dönemde askerlik yapan şahsın ölüm olayında idarenin hizmet kusurunun olabileceği yönündeki beyanını verdiği 3/5/2017 tarihini başvurucuların dava konusu olayı öğrendiği tarih olarak kabul etmenin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Buna göre başvurucuların 22/5/2012 tarihinden itibaren bir yıl içinde en geç 22/5/2013 tarihinde idari başvuru yaparak zararının tazmin edilmesini istemesi gerekirken bu tarih geçtikten sonra yaptıkları başvuru üzerine açtıkları davanın süre aşımına uğradığı belirtilerek dava reddedilmiştir.
Ret kararına yönelik istinaf başvurusu, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin 9/5/2019 tarihli hükmüyle reddedilmiştir.
ANAYASA MAHKEMESİNİN DEĞERLENDİRMESİ
Anayasa Mahkemesi, daha önceki benzer kararlarına atıfta bulunarak, bir eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da eylem ile zarar arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağını tekrarlamıştır.
Somut olayda ölüm olayının başvurucuların oğullarının çakmak gazı solunumu sonucu 22/5/2012 tarihinde gerçekleştiği açık ise de, müteveffa ile aynı dönemde askerlik yapan Jandarma Er E.K.nın çakmak gazının yabancı kişilerce birliğe denetimsiz olarak sokulduğu ve bu konuda tedbir alınmayarak ölüm vakasında idarenin hizmet kusurunun olabileceği yönündeki iddiasının 3/5/2017 tarihinde ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Dolayısıyla başvurucuların 3/5/2017 tarihine kadar ölüm olayına sebebiyet veren olguya, eylemin idariliğine dair bir bilgiye ve veriye sahip olmadığının anlaşıldığı, bir başka ifadeyle başvurucuların oğullarının ölümünde çakmak gazı solunumu yanında İdarenin de kusur veya ihmal ile dahlinin bulunduğunu, zararla idari eylem/eylemsizlik arasında illiyet bağı olduğunu ölüm olayıyla derhâl öğrendiklerinden söz edilemeyeceği ifade edilmiştir.
Bu itibarla başvuruculardan olayın gerçekleştiği 22/5/2012 tarihi esas alınarak uğradıkları zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmalarının beklenmesinin başvuruculara orantısız bir külfet yükleyeceği belirtilmiş; İdare Mahkemesinin dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun başvurucuların mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek başvurucuların katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.